Loading...

MADENLER SİVESİ


bızlamak: Dogurmak.

uvarmak: Onarmak. 

dulunmak: Batmak. (Güneş dulundu.)

çatuk, çotuk: Kütük.

gımbuk: Kendini yüksek gören, herkese tepeden bakan kadın. 

kakmak: İtmek. 

ilmek: Değmek, dokunmak.

hapaz: Avuç.

dardahan, çapaçul: Düzensiz, giyimine özen göstermeyen.

arşak gibi: Büyük, iri. (Kestane için kullanılır. Arşak gibi kestane: iri kestane.)

civci: Küçük. (Kestane için kullanılır. civci kestane: küçük kestane.)

çul: Giysi eskisi, eski bez.

bovar: Pınar, su kuyusu.

gidişmek, gidişlenmek: Kaşınmak.

gürez: Hindi.

mizevür: Sorunlu, mızmız, sık sık hasta olan kişi.

eçer: Oda.

dışar: Salon.

eccük: Azıcık.

gongalak: Büyük kelebek.

hişdamak: Konuşmak, gürültü yapmak.

naşdaba: Maşrapa. 

nantar: Anahtar.

cincüvez: Küçücük.

kurtarmak: servis yapmak, sıcak bir yemeği tabağa koymak. (Çorbayı gurtardım.)

 

banak: Ekmek parçası, parça, küçük parça.

 

sıracalı: İşe yaramaz, değersiz.

 

kaynamak: Birini rahatsız etmek.

 

eletmek: Götürmek.

 

cırlamak: Alabildiğine bağırmak.

 

anacom: Şaşırma ünlemidir. şaşkınlığı belirtmek için kullanılır.

 

yüvlemek: Sivriltmek. (Galemi yüvledim.)

 

atlama: Merdiven.

 

kapele: Gömlek.

 

çıtlatmak: Gizli bir şeyi söylemek.

 

cin: Küçük.

 

üfecük: Küçücük.

 

kısım: Avuç. (Bi kısım üzüm vardın elinde.)

 

gırcılı: Çok renkli. (Üstünde gırcılı bi gazak vardın.)

 

yok: Artık, yemek artığı, bulaşık. (Dibinde şeker yoku galmış.)

 

dat: Tat, şeker.

 

top: Pencere. (Topu açuk bırakma.)

 

esas: Gerçekten mi? (Esas mı deyoy sen şimdi?)

 

gegek, gegiç, gegik: Kiraz dallarını eğmek için kullanılan ucu çengelli değnek.

 

ilyana: Leğen.

 

sacak: Üç bacaklı, demirden yapılmış, üstüne tencere konuşan alet.

 

akbak: Bembeyaz, tertemiz.

 

kürebi: Ucunda eğri bıçak bulunan, dikenleri temizlemeye yarayan alet.

 

yaba: Harman vakti, sapla buğdayı ayırmak için buğdayla karışık samanı havaya fırlatmaya yarayan alet.

 

öğrende: Çift sürerken öküzleri dürtmeye yarayan uzun değnek.

 

çekel: Öğrendenin ucunda, pulluktaki toprakları temizlemeye yarayan üçgen şeklindeki demir parçası.

 

nadıl: Öğrendenin diğer ucuna saplanmış, öküzleri dürtmeye yarayan sivri demir parçası, nodul.

 

bonduruk: Öküzlerin koşum takımı.

 

zevla: Boyunduruğun iki ucunda bulunan, öküzlerin boynuna takılan parçalar.

 

uballak: Biraz ıslak, nemli.

 

zırnık: Çok küçük parça. (Sa zırnık koklatmacan.)

 

zollu: Güzel, iyi. (O mintan zolluymuş.)

 

pelezlemek: Arada bir görünmek, bir kaybolup bir görünmek. (Orada ışık pelezleya gibi oldu.)

 

gök: Yeşil, olgunlaşmamış meyve.

 

yonmak: Ağaçtaki meyveleri toplamak. (Uşakla gök kirezleri yonmuşla.)

 

saparuş: Sarp yollar.

 

galan: Artık. (Galan işi bırakalım.)

 

hısmuk: Pısırık.

 

hergül: Un veya zahire ambarı.

 

yüklük: Geniş raf.

 

sergen: Raf.

 

guluk: Köy evlerinin alt bölümü. Burada çeşitli çiftçilik araçları bulunur.

 

eyvan: Evin önü.

 

damluk: Evin önü.

 

garban: Ağaç kabuğundan yapılan sepet. Mecaz olarak, hiçbir şeyi ağzında tutamayan kişi.

 

köllemek: Nesli tükenmek.

 

bıldır: Geçen sene.

 

öteyıl: İki yıl önce.

 

yazın: Gelecek sene. (Uşak yazın okula başlacak.)

 

pasamak: Basamak.

 

yemen: Ayakkabı.

 

motor: Traktör.

 

ramuk: Traktörlerin arkasındaki römork.

 

buva: Baba.

 

ösger: Rüzgar.

 

yavış: Yağmur.

 

dav: Orman.

 

kümpür: Patates.

 

patike: Patates.

 

sele: Leğen.

 

ketlek: Kızarmamış kiraz.

 

ceylan: Elektrik.

 

gelmeç: Bahçe kapısı.

 

dam: Hayvanların barınağı.

 

holluk: Tavukların yumurtladığı yer.

 

avlu: Bağ, bahçe, bostan vb. yerlerin çevresine çalı, kamış, ağaç dalı gibi şeylerden çekilen duvar türü, çit.

 

kol: Avluda kullanılan, uzun ve kalın ağaç.

 

göbez: Köpek yavrusu.

 

pereselik: Dikenlik, çalılık.

 

encek: Kedi yavrusu.

 

geme: Büyük fare.

 

bıza: Buzağı.

 

düve: Dana.

 

küve: Sırtta taşınan büyükçe sepet.

 

Çit: Küvenin büyüğü.

 

otluk: Mısır sapı yığını.

 

gaşal: Mısır sapı.

 

göce: Mısır tanesinin, üçe, dörde bölünmüş hali.

 

üyün: Tavuk yemi.

 

hu: Mısır sapı demetlerinden dört tanesinin dik vaziyetteki hali.

 

çılpı: Kuru, ince odun.

 

tuvan: Tava.

 

cüvek: bir çeşit kiraz.

 

godak: eşek yavrusu.

 

sedir: Tahtadan yapılan, eski evlerin oturma odalarında bulunan uzun oturak.

 

maye: Domates.

 

avuz: Yeni doğum yapmış ineğin ilk sütüyle yapılan yiyecek.

 

Yoğurt çalmak: Yoğurt mayalamak.

 

timi: Erkeklerin alt içliği.

 

gayış: Kemer.

 

köhnümek: Meyvelerin, iyice olgunlaşıp içlerinin yumuşak, kahverengi olmuş hali.

 

mekmen: Merdiven.

 

kavak: İnsanın saçlarında bulunan kepek.

 

gartlaç: Sadece mısır unundan yapılmış ekmek.

 

gocana: Bükükanne.

 

gocubba: Büyükbaba.

 

gayına: Kaynana.

 

gayınta: Kaynata.

 

kiren: Kızılcık.

 

rasma: Sapan.

 

motkemer: Mont.

 

ırasdırık: Lastik.

 

gardolabı: Gardırop.

 

cırcır: Fermuar.

 

goşma: Uzun ve kalın ağaç parçası.

 

göpce: Düğme.

 

ferik: Tavuk.

 

şeytan arabası: El arabası.

 

gavuk: İn.

 

tekneli gurba: Kaplumbağa.

 

savmak: Kötü durumu atlatmak, iyileşmek. (O hastalıktan savdı da, bundan savamadı.)

 

solak: kalın sopa.

 

suruk: sırık.

 

kirpüt: Kibrit.

 

sulaç: Çeşmeden su getirirken omza konulan, iki ucuna su dolu kova takılan, uzun, eğri ve kalın sopa.

 

salman: tokmak.

 

ebdesük: tuvalet, lavabo.

 

poyra: Su değirmenlerinde, su oluğunun içinde biriken suyun tazyikle pervaneye çarpmasını sağlayan, ağaçtan yapılmış, içi oyuk parça. Mec

 

 
çengeldaya: Baston.
 
göynek: Atlet.
 
palta: Ceket.
 
dırbazan: Balkon.
 
hıra: Küçük.  (Benim hıra uşak okula gidiyor.)                                                     




kaynak:http://agegek.googlepages.com/   
ahamet gegek hocamiz  sagolsun...